Farklı Kültürlerin Ortak Mirası: Koku

Farklı Kültürlerin Ortak Mirasıdır Koku yazımızda geçmişten günümüze kokudan bahsedeceğiz.

‘’Beş duyumuzdan belleğe en yakın olan, koku almadır… Koku pekâlâ ebediyetin simgesi olabilir.” – Tom Robbins

Koku, yüzyıllardır anlatacak pek çok şeyi hafızasında toplamayı başarabilmiştir. Ve insanlık var oldukça birbirinden yaratıcı ve garip efsaneler, söylentiler biriktirmeye ve anlatmaya da devam edecektir. Bir Leylak çiçeğini ya da kokusunu hayal edin; kokusu cam şişenin içerisine hapsolmuş gibi gözükebilir fakat onu teninize sürüp kokladığınızda, anlatacağı birçok şeyi olduğu halde kulaklar onu duyamaz ve gözler de göremez. Bir çok çiçek ve meyvenin kokusu duyularımızı harekete geçirerek, burnumuzu hemen tatlı bir telaşın içine itiverir ve koku zihnimizle işbirliği ederek tüm hikayeye hayal gücü ve yaşanmışlıklarını da eklememizi sağlar.

 

Her sabah kahvaltıda kendisiyle haşır neşir olduğumuz, bazen kokusuna hayranlık duyup elimize ve tenimize sürdüğümüz bir ağacın meyvesinin içinde inanılmaz yaratıcı hikayeler taşıdığını hiç aklınıza getirdiniz mi? Kimi kaynaklara göre Dünya üzerinde yetişen ilk ağaç olan Zeytin, güçlü dallarını Antik Mısır’dan Eski Ahit kültürüne kadar uzatır. Bazı mitolojik anlatılar ise daha sürrealist yaklaşımlarla Zeytin’i her ağaçtan üstün tutar. Bunun en ünlü örneklerinden birisi olan bir Antik Yunan efsanesinde de anlatılmaktadır. Tez canlılığı, hırsı ve intikamıyla tüm antik dünyaya nam salan savaş Tanrıçası Athena, halkının iyiliği için denizler Tanrısı Posedion ile hiç tartışmasaydı, insanlık için en faydalı ağaçlardan birisi olan, meyvesinin kokusu ve tadı her derde deva olan Zeytin ile acaba nerde ve ne zaman tanışacaktık? Zeus’un ‘’İnsanlık için en faydalı şeyi yapan kavgasında haklıdır.’’ sözünden yola çıkan Athena, mızrağını toprağa sapladığı gibi topraktan zeytin ağacını yarattığı zamandan bu yana, lezzeti ve güzel kokusuyla bizlere ilham veren, daha anlatacağı çok şey olduğunu asırlık gövdeleriyle gözler önüne süren bereketli Zeytin…

 

Belki de güzel bir ilkbahar gününde doğa ile yakınlaşmaya çalışırken gözünüze bir Nergis çiçeği takılabilir. Ya da bir buket halinde değer verdiğiniz birisi tarafından size hediye edilebilir. Bu narin bitkiyi merakla koklayabilir ya da sadece izlemek ve güzelliği hakkında hayallere dalmak isteyebilirsiniz. Fakat Nergis narin yapraklarında büyük sır taşıdığı için hep bir yana doğru bükük durur. Ah, o naifliğinin altında acılarla dolu bir aşk öyküsünün yattığını kimler bilir? Antik Yunan mitolojisinde aslanlar gibi bir Yunan genci olan Narcissus’un aşk öyküsü biraz gariptir. Efsaneleşmiş, şarkılara, türkülere konu olmuş her aşk öyküsü gibi bu aşkın sonu da ne yazık ki kötü sonla bitmiştir. Talihsiz Narcissus, günün birinde nehir kenarında yansımasını görünce kendi kendisine aşık olur, çok geçmeden aşkından eriyip solmaya başlar. Zavallı delikanlının bu haline çok üzülen bitkiler ve hayvanlar onun göz göre göre eriyip gitmesine dayanamayıp tanrılara yalvarmaya başlarlar. Tanrılar ise bu yakarışları duyunca çok geçmeden narinliğiyle kendisine bakanı hayran bırakacak, kısa ömürlü ama güzel kokulu bir çiçeğe dönüşmüşlerdi artık. Aşk acısını narin yapraklarında taşımaya çalışan Nergis’e…

Hitit, Asur, Yunan, Hint mitolojisine kadar birçok kültürü etkilemiş kaç tane meyve sayabiliriz ki? Biraz daha uzak diyarlarda Budistlerin yaratılış efsanelerinde dahi adı geçen, asırlardır tohumunda acaba başka ne masallar, ne hikayeler gizleyen, mitlerde anlatılan hayat ağacının ta kendisi; aşk, yaşam, güç gibi simgeleri bal gibi kokusu ve lezzetinde barındıran İncir

Bağrında nice öyküleri barındıran Anadolu topraklarında, ormanların ve dağların tanrıçası Tanrıçası Artemis ile özdeşlemiş, sakinleştirici ve şifa verici kokusunda Lavanta sadece tanrıçayı mı saklar? Kimler lavantanın kokusuyla mutlu olmuştur? Ya da sevgiliyi anımsatan kokusuyla mutsuzluğa ve umuda sebep olmuştur? Şairin söylediği gibi; Işık ve çamurda kaldı Lavanta

Uzak Doğu’da bir imparatorun kaynayan çaydanlığına yanlışlıkla düşen mis kokulu, lezzetli, canlandırıcı bitki ne kadar sürprizlerle doludur. Acaba sarayda ya da evlerde güzel anlara ya da ne büyük savaşlara tanık olmuştur Yeşil çay

Ağacının gölgesinde kimler dinlenmiştir, kokusuyla kimler kendinden geçmiştir bilinmez. Çin kültürü inanışına göre her eve girmesi gereken ve kutsal sayılan, kokusuyla kendine adeta aşık ettiren umarsız turunçgillerden olan mandalinayı kim sevmez ki…

Aklınıza gelebilecek her bir kokunun özünde bir efsane, anı ya da yaşanmışlıklar yatar. Doğa Ana, tarihi koku bilimiyle birleştirmede öyle ustalaşmıştır ki; bu öykülerin üstünden asırlar geçse bile bizi şaşırtmaya devam eder. Hatta dünyanın en iyi hikaye anlatıcısı bu yüzden kokunun ta kendisi olmuştur.

Koku kelimelere ihtiyaç duymaz. O bazen bizi şımartmak, mutlu etmek ve üzmekle yükümlüdür. Bu yüzden koku hiçbir zaman unutmaz, o muazzam bir hafızaya sahiptir. Yüzyıllardır süre gelen efsanelerde, masallarda, farklı kültürlere sahip kişiler kokuyu böyle kişiselleştirmiş ve kendi halk öykülerini yaratmışlardır. Bir çok mitolojide kendisine yer edinmeyi başaran koku, belki de yüzyıllar sonra bizim toplumuzu bir efsane haline getirip hakkımızda hikayeler anlatılmasına sebep olacaktır, kim bilir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir