Kokunun Sır Perdesi

Bu yazımızda kokunun sır perdesinden bulunan mitolojik bilgilere yer verdik.

Mitolojik bilgiler ışığında kokuyu incelemek gerekirse çok ilginç efsaneler görüyoruz. Evet, efsane diyorum çünkü günümüz hayat koşulları ve edinilen bilginin sağlamlığından emin olmak güç.

Bir büyücü olan Dion Fontuna aynı zamanda bir psikoterapist. Kokular ve duyular arasında bir bağ kurup açıklamalarda bulunmuş.

Aşağı Rabbani adı verilen bir ayini yapan bir kimse tütsünün tatlı kokusunu aldıkça zihnin tanrısala doğru döndüğünü iddia eder. Ama aynı anda yanındaki kadından bir nefes misk alırsa düşüncelerinin farklı yöne gittiğini ifade eder. Bu iddianın tartışmasının bile gereksiz olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, kokular ve düşünceler arasındaki ‘tümü zihnin içinde’ bağı fikirlerin birleşim sonucu. Çünkü toplum gelenekleri nedeniyle kalıplaşmış bizde bazı şeyler. Zihinde kadın cinselliği çağrıştırdığı için kadınların kokuları da bu yönde algılanıyor. Şayet ki gelenekler farklı olsaydı mesela sadece dinsel sebeplerden ötürü evlenmeyen rahibeler bu kokuları kullansaydı bu kokuları saflık ve temizlik olarak anlayacaktık. Ancak birleştirme teorisi bütün gerçekliği kapsamaz. Çünkü daha önce hiç rastlamadığımız kokular insan ve hayvanlar üzerinde bir etki uyandırır.

1930’lardan bu yana tıpla meşgul olan bazı pratisyenler eskiden kalma koku terapi sanatını yeniden canlandırmak peşinde. Kokuların hasta insanlar üzerindeki psiko- fiziksel etkilerini inceleyerek başladılar. Sonrasında doktorların iddiası şöyle oldu’ kokular psikolojik durumları değiştirebilir.’ dediler. Bu değişimleri ise tedavide kullanılacak kadar yeterli gördüler. Doktor bu tedaviye hastanın kişiselliğini ve hastalığı teşhis ederek başlar. Masaj ve renk tedavileri de koku terapilerinin yardımcı unsurları olarak kullanılır.

Ancak koku terapistleri bulaşıcı hastalıkların tedavisine yarar sağlanmadığını söylerler. Çünkü doktorların inandıkları şey stres ile ilgili şikâyetler ve zihin vücut arasındaki bağın önemli olduğu hastalıkların tedavisinde öngörürler.

Özellikle taze çiçek kokusu terapistler için olmazsa olmaz. Bir nevi eskiye dönüş görmekteyiz. Yunanlılar her Tanrıya çiçekler sundular. Her içlerine çektiklerinde Tanrılarıyla paylaşımda bulunduklarına inandılar. Örneğin; Savaş Tanrısı Ares’e sunulan çiçeğin kokusunu içine çektiklerinde cesur olacaklarına inandılar.

Bitkinin biçim be renginin ise gizli kalmış özelliklerini yansıttığına inanırlar. İyileştirecek bitkinin hangi bölgesine ya da hangi hastalığa iyi geldiğini ifade ettiğini söylerler. Ciğerotu, böbrek otu şekil olarak benzedikleri insan organı ile aynı ismi taşırlar. Ve bu hastalıklara da iyi geldiğine inanılır. Menekşe çiçek yapraklarında ‘utangaç’ bir bitki olarak bilinir. Bu yüzden menekşenin kokusu da terapiler de kullanılır ve sakinlik.

Meyvelerde çiçekler kadar eski ve modern koku terapilerinde kullanılırdı. Sağlık verici ve psikolojik uyarıcı olarak bilinirdi. Bazen ise daha güçlü baharat kokuları kullanılırdı. Bu tedavi yöntemlerindeki temel unsur ‘hastalığı değil hastayı tedavi’ biçiminde gerçekleşir.

Peki, insanlar koku terapilerine denemeli mi? Bu sorunun cevabı oldukça net. Daha ciddi hastalıklar düşünüldüğünde doktorun bir itirazı yok ise koku terapileri denemeli. Ancak akıllı kimse yardımcı tedaviyi yerini alacak kadar değil de yanına ek olarak kullanır. Bu bilgiler doğrultusunda sizleri kokunun esrarengiz dünyasına çağırıyor ve yeni çağrışımlar için güzel kokular kullanmanızı tavsiye ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir